-->

30 Kasım 2013 Cumartesi

Anne Olunca Anlarsın!!!


Aranızda bu cümleden nefret etmeyen var mı? 

Sanırım birçoğumuz bu cümleye küçüklüğümüzden, gençliğimizden oldukça aşinayız. Annelerimiz, teyzelerimiz, büyüklerimiz söyleyecek söz kalmadığında kullanırlardı. En azından benimki öyleydi. Baktı ki benimle baş edemiyor, yapıştırırdı lafı ve tartışma o anda biterdi. Ben vizcdan azabı ile içimdeki gençklik ateşi arasında kalırdım. 


28 yaşında evlendim. Kimine göre geç bir yaş, kimine göre ise tam ideal yaştaydım. Erken olduğunu söyleyen bile oldu. Sevgilim ile 5 yıl boyunca flört ettim ve geçen süre zarfında son yıl hariç evlilikten hiç  bahsetmedik. Sanıyorum ki daha erken yıllarda tanışsaydık daha da devam ederdi flört durumları. 30 yaşıma bastığım bu günlerde ise evlat sahibi oldum. 

Şimdi konuyu nereye bağlayacağım değil mi? 

Anne olunca anladım, ben işin zorluğunu, karar vermenin çok zor olduğunu, karşılıksız sevgiyi, gözlerine baktığında içine işleyen saf duyguları, benim olan bir parçanın aslında hayatımın nasılda merkezi olabileceğini, bir gülüşü için 40 takla atmayı, saçımı başımı yolsa bile gıkımın çıkmayacağını, gelecek planlarını kurarken onun gelişiyle planların alt-üst olabileceğini, endişelenmenin ne olduğunu, zamanın önemini, aşkın bu halini, uykusuzluk aslında işin raconu gibi bir durum olduğunu, ilk çocuğun ve tecrübesiz olsan bile bir annenin doğasında tüm engelleri aşabilecek bir güç olduğunu, doğumun mucizesini ve en önemlisi anneliğin kutsallığını anlıyorsun. 

Listeyi daha da uzatabilirim. Bir de  tercihleri gereği anne olmak istemeyenlerin seçimlerine saygı duymak gerektiğini düşünüyorum. Kendileri anne olmayan hazır hissetmeyebilirler, böyle bir arzuları akılların ucundan bile geçmeyebilir. 

Ben hayatın bir zincir, kısır döngü olduğunu düşünmüşündür. Bu döngüde nasıl ki erkek arkadaşım olması zincirin bir halkası ise, evlilik, hala-yenge- kardeş- evlat rollerine sahip olmak kadar anne olmakta bunu bir parçası, hayatın doğal süreci gibi. Kimileri bu rolleri inkar eder ve yaşamaz. Yaşamama hakkı da vardır, hayat onun hayatıdır. 

Birde büyüklerimizden duyduğumuz yetmiyormuş gibi arkadaşlarına, çevresindeki insanlara bu cümleyi kuranlarımız var. Bu cümleyi bir arkadaşına kuran annenin genelde "Bak sen anne değilsin ben oldum ohhh canıma değsin" gibi benzer bir tavrı olduğunu sanmıyorum. Aslında hiçbir şeyin kolay olmadığı,zorlukları olduğunu yada aşkın böylesinin de olup seninde bunu tatmanı istiyor olabilir. Yani annelere iyi tarafından bakmanızı isterim.  Onaların da size bakması gerektiği gibi. Bu noktada  biraz da olsa karşılıklı empati kurabilmek önemli sanırım. 

En yakın arkadaşlarımın arasında ilk evlenen ve çocuk sahibi olan benim ve sanmayın ki gururlu ve zafer kazanmış edasındayım. Dostlarım arasında öyle, erken evlenme sevdalısı,meraklısı yada genç yaşında aşkı buldum ve evlenmek istiyorum diyen de olmadı.

Bunları neden anlatıyorum değil mi? 

Çocuktan önce bile  2 köpeğim için insanların neler hissettiğini önemserdim. Korkuyorlar ise yaklaştırmaz, asansörde bile komşularıma mutlaka sorardım, gelebilir miyiz diye. Rahatsız olup olmadıkları benim için önemliydi. Bu da bir çeşit empati kurmak değil mi?

Bir annenin günlük hayatında her saati, dakikası çocuğu ile geçmekte. Yapışık ikiz gibi  ve hal böyle olunca da annenin hayatı aslında çocuğunun hayatı oluyor.  Çocuğun yemesi, içmesi, kakası-çişi, hastalığı, gülüşü, gelişimi, eğitimi, annenin tek hayatı haline geliyor. Bunu saplantı haline getirmiş olanlarımız var ki onların şimdi olmasa bile ileri dönemlerde, önce kendine sonra da çocuğunun gelişiminde zarar verebileceğini düşünmekteyim.  

Anne tabiki tüm bu yaşadığı deneyimleri bir başkası ile paylaşmak, farklı deneyimleri dinlemek ve kendine ders çıkartmak istiyor. Bu yüzdendir ki anlatıkça anlatıyor, konuştukça konuşmak istiyor, yeni gelişmeleri öğrenmek istiyor.  Aynı zamanda da kendi deneyimlerinin bir başkasına yol göstermesini istiyor. Bu yüzden kişisel bloglar bu kadar popüler. Asıl anne olduktan sonra bloglar  açılıyor ve bu kadar çok okunuyor.  

Bildiğiniz üzere bende anne olduktan sonra blog yazarı olanlardanım. Moda,  alışveriş, teknoloji, vb konulardan bir tanesi hayatımın tamamını kapsamıyor, hepsinden birer parça hayatımın içinde var, fakat anne olmak yada olmaya çalışmak hayatımın tamamı. Yazma fikri de bu nokta da çıkıyor işte. Anneliği paylaşmak sanırım anneyi rahatlatıyor. 

Anne olmadan önce en yakın arkadaşlarımla konuşabildiğin konular, anne olduktan sonra benim için çok yabancı, uzakmış gibi geliyor. Aynı şekilde konu çocuk olunca onlar için yabancı, uzakmış hissettiriyor olabilir ve bu da çok normal değil mi? Bir ortamda sohbetin dikkat çekici olması için konunun, sizinde ilginizi çekiyor veya size bir faydası olması gerekiyor ki konuşmaya katılın. Bir anne,  çocuğu ile vakit geçirmenin dışında gerçek hayatta zamanını harcadığı, farklı bir şey olmadığını gördüğünde çevresinde anne  kimliğinde olan insanlar ile tanışmak ve içini dökmek istiyor.   

Tüm bunların doğal bir süreç olduğunu düşünüyorum. Tabi ki bir anne, çocuğunu hayatının merkezine koyabilir ve bu şekilde yaşamayı tercih edebilir. Sadece bunu bir saplantı haline getirmeyip, çevresindeki herkese saygı duyarak bunu yaşaması gerekmekte.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder